Ana içeriğe atla

HAYATINIZA GİREN GÜZEL İNSANLARI UNUTMAYIN!

 


BİR ŞEHRE, BİR ÖĞRETMEN GELİR…

Çok uzun yıllar önceydi. Henüz arkadaşlık, dostluk, komşuluk ilişkilerinin kişisel çıkarlara kurban edilmediği yıllardı. Komşuda pişen birlikte yenir, kokusu gelmiştir diyerek bir tabak yemekle komşularımız kapımızı çalınca memnuniyetle ikramı kabul ederdik. Çünkü hem apartmanımızda hem de mahallede oturan yakın uzak birçok komşuyu tanırdık. Bir bardak şeker, yoğurt mayalamak için bir kaşık yoğurt, tuz… Aklınıza ne gelirse, evde ne eksikse, sonra ödenmek üzere, komşunun kapısı çalınır, önce ona sorulurdu.

Havada görülen uçakla uzaktaki sevdiklerimize selam yollandığı yıllardı. Avazımızın  çıktığı kadar bağırırdık; ” Uçakkkkk, askerdeki abime selam söyle! Gelin olan ablama selam söyle!” Herkesin gönderecek bir selamı vardı elbette.

Mutluluğun sosyal medyada yaşanmadığı gönül gözümüzün henüz kirlenmediği yıllardı. Eti senin kemiği benim diyerek çocuklarımızı gönül rahatlığı ile emanet ettiğimiz öğretmenler hak ettiği değeri yitirmemişti. Öğretmenin sözünün üstüne söz söylenmezdi.

Aşkların bakışmaktan ibaret olduğu, aşkını ilan etmenin kaset doldurmaktan öte geçmediği yıllardı. Gençliğe yeni adım atmış bir neslin tek hedefinin üniversiteye kapak atmak, sınıf geçmek, yeni bir hayata yelken açmak olduğu; kız erkek ilişkilerinin “kanki” olmaktan başka bir duyguya henüz "level" atlamadığı yılar.

Birçok güzelliğin bir arada yaşandığı o yıllarda küçük bir ilin çamurlu yolları ile ün yapmış bir mahalle lisesine bir öğretmen geldi.
Sanki içimizden biri gibiydi. Öylesine doğal öylesine sadeydi ki...

Tebessüm, dudağının kenarında asılı kalmıştı. Her an gülümsemeye hazır bir hali vardı.
Öğrencilerine bakarken, öz çocuklarına bakar gibi bakıyordu; sevgi yüklüydü bakışları. Saçları, o yılların modası olan kıvırcıktı ama Onunki doğuştan, doğal kıvırcıktı. Siyah, uzun saçlarını özenli ama basit bir şekilde arkadan toplayıp, bir toka ile tutturmuştu. Her gün düzenli olarak yaptığı, bir kalem bir rujdan ibaret makyajı yok denecek kadar azdı. Dedim ya sanki içimizden biri gibiydi, her hali bizden biri… Elinde bir bardak demli çay, yanında kıtlama şekeri. Her teneffüs elindeki çayı kendinden bir parça gibi.

Biz ondan öğrendik, yurdun dört bir yanına hasret çekmeyi.

İstiklal marşı söylerken sevinç ve gurur eşliğinde gözyaşı dökmeyi.

Bayrağımız dalgalanıyorsa bugün, bu vatan için can verenlerin değerini.

Ondan öğrendik Çanakkale'nin nasıl geçilemediğini, yerli malı kullanmanın önemini, tutumlu olmayı, çıkarsız sevmeyi. İlmek ilmek işledi ruhlarımıza fedakarlığı, vatan uğruna candan geçmeyi, elinin değdiği gücünün yettiğince mücadele vermeyi. Bizler siyah beyaz televizyondan izlerlerken filmleri, O bize tiyatroyu sevdirdi. Sahne tozu yutmanın insana yaşattığı hazzı derinden hissettirdi.
Öylesine aşkla şevkle yazdı ki oyunları, öylesine özveriyle sahneledi ki yazdıklarını, ünü okulun sınırlarını aştı.  Tiyatro oyunlarımız protokole taşındı.

Burada küçük bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim.

Lise ikinci sınıftayım. Bir yıl önceki oyun valilik tarafından o kadar çok beğenildi ki ertesi yıl yeniden sahnelenecek. Vali, kolluk kuvvetleri, kurum müdürleri, okul müdürleri, öğretmenler, veliler, öğrenciler… Herkes davetli. Bir yıl önceki oyundan tecrübeliyiz, davetlilerin hepsi teşrif edecek belli. Oyundaki görevli öğrencilerin aileleri de bir yıl önceki oyunu belediyenin sahnesinde vali ile birlikte protokol eşliğinde izledikleri için daha rahatlar, eve geç gitme sebebimizi anlıyorlar. Okuldan sonra prova olduğunu söyleyince, çocuklarının okul çıkış saatini dört gözle beklemiyorlar. Zaten o yıllar çocukların güvenle, servise gerek kalmadan yürüyerek okula gidip geldiği yıllar.

Okul çıkışı prova uzun sürdü her zamankinden. Öğretmenimiz, oyundaki öğrenciler yolda yürüyerek evlerimize dönüyoruz akşam vakti. Yolun karşısından annem geliyor bir hışım. Elinde terlik, ayağındaki terlikten farklı. Anladım ben başıma gelecekleri usulca ayrıldım guruptan. Yolun karşı kaldırımına geçip yavaşladım. Maksadım gurubun arkasında kalmak. Çünkü biraz sonra yaşanacakları başta öğretmenim olmak üzere hiçbir arkadaşımın görmesini istemiyorum. Oyunun heyecanına kapılmış, konuşarak yürüyen ekip benim arkada kalışımın farkına bile varmadı. Annem çevik adımlarla yanıma yanaştı. Bir yandan konuşuyor, peş peşe cümleleri sıralıyor, bir yandan elindeki terlikle rast gele vücuduma vuruyor. Kollarım, sırtım, bacaklarım terlikten nasibini aldı. Ben hiç konuşmuyorum. Çünkü annem vururken söylediği cümlelerle benim yerime de konuşuyor.” Biliyorum tiyatro çalışman var. Ama geç kaldın. Biliyorum önde giden hocan, O da seninle birlikteydi. Ama evdeki misafirler sürekli seni sordular. Biliyorum utanıyorsun, sana vurduğumu görecekler diye korkuyorsun. Ama çok sinirliyim. Sana kızmadım. Evdekiler kafamı şişirdi.”

Yediğim dayağı kimse görmedi, gören olduysa da sesini çıkarıp beni mahcup etmedi. O yıl ki oyunda oynadım. Oyun sonunda vali sahneye gelip övgü dolu sözlerle babamdan konservatuvar için izin istedi. Valilik kontenjanından destek olacaklarını da belirtmeyi ihmal etmedi. Babam kabul etmedi.

Bütün bunlar yaşandı bitti. Fakat baki kalan bir tek şey var. O da öğretmenimin sayesinde yaşadığım haz, elde ettiğim öz güven. Yazdığı ve sahnelediği oyunlarla, sahne tozu ile hem dem olmanın, izleyiciyi selamlarken duyduğun alkışın içinde kaybolmayın hazzını yaşattı.

Bir ufuk açtı bizlere; ne olmak istersek isteyelim, nerede olursak olalım, hayat bize ne sürprizler hazırlamış olursa olsun sevmeyi öğretti. İşimizi severek yapmayı öğretti. Asıl sevginin önce kendini sonra insanı en önemlisi yaşadığın ülkeyi ve o ülkenin değerlerini sevmeyi öğretti. O, hayatımıza girince anladım ki biz sevmeyi bilmiyormuşuz. Seviyor zannettiğimiz birçok değerin farkında bile değilmişiz. Anladım ki, mutlu olmak için elindekinin değerini bilmek gerekliymiş.

Ömrünü bir milletin eğitimine adamış koca yürekli insan; biz senin ayak izlerini takip edeceğiz ve sen bizim daima rehberimiz olacaksın.

İyi ki hayatımıza girdin, iyi ki o çamurlu yollarda bizimle beraber yürüdün.

Hayatımıza kattığın anlam için binlerce teşekkür, boynumuzun borcudur.

 

Bu yazı, Nezihe (Solak) Tatar hanımefendiye ithafen kaleme alınmıştır.

 


Yorumlar

  1. Ömrünü bir milletin egitimine adamış böyle guzel yurekli insanların hakları ödenmez. Iyiki var işini hakkiyla yapan öğretmenlerimiz.

    YanıtlaSil
  2. Ağlayarak okudum. Güzel insanlar hep var olsunç

    YanıtlaSil
  3. Umarım bu öğretmen de bu yazıyı okumuştur. Güzel günler ve başarı temennilerimle ...

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel insanlar vardı hayatımızda ve ne güzel yıllar. Biz de acaba arkadakilere ne güzel insan dedirtebiliyor muyuz? İyi insan olup, iyi kalabilmek ümidiyle. Allah yolumuza hep iyi insanları çıkarsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Inşallah birileri de bizim arkamızdan unutulmazdı diyordur

      Sil
  5. Çok Güzel. Teşekkürler. Kimin sözüydü hatırlamıyorum ama "Birlikte güldüklerinizi değil ama birlikte ağladıklarınızı unutmazsınız " diyordu. Hayatımıza giren güzel insanları bir ömür unutmayız inşallah ��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Insallah
      Biz de birilerinin hayatında unutulmaz olmak ümidiyle

      Sil
  6. Kendini sahip olduklarını sevmek sevebilmek.. Sevmeli ki yeşertmeli etrafını

    YanıtlaSil
  7. Zamanında yapılan fedakarlıklar ne kadar güzel meyveler veriyor.Sonsuz teşekkürler bizden de🌸🌸

    YanıtlaSil
  8. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  9. 90'lı yılları hatırladık, sokakta oynayan son çocuklardık

    YanıtlaSil
  10. Okul yıllarım geldi aklıma tüm ögretmen ve ögretmenlerime sonsuz sevgi ve saygılarımla basarilar cok begendim

    YanıtlaSil
  11. Ne mutlu böyle öğretmenlere. Öykü harika; anlatım tekniği olarak çok beğendim Nurcan Hanım. Emeğinize sağlık. Öyküdeki iki şey bana tanıdık geldi: Birincisi havadaki uçaklar vasıtası ile yakınlarımıza selam söyleme adeti. Ben de blogunda 'Uçak babama selam söyle başlığı ile bu konuyu ele alalım. Diğer bir konu ise fark yaratan öğretmenlerin önemi. Blogumda bu konu ile alakalı bir kısa öykü var. ' Bazen bir insan hayatınızı değiştirir' Sevgilerle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu değerli yorumlar için çok teşekkür ederim

      Sil
  12. Çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık okurken çok bayıldım.

    YanıtlaSil
  13. Çok güzel bir yazı emeğinize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELER ÇEKTİĞİMİ, NEREDEN BİLECEKSİNİZ?

  VİCDANIM NEREDESİN? Siz benim neler çektiğimi, nereden bileceksiniz! Dilindeki bu satırlar yüreğini yakarken, elleri paltosunun cebinde, başı yerde yürüyordu. Hava soğuktu, belki de değildi de O üşüyordu. Elleri terlemiş miydi, yoksa yıkadıktan sonra kurulamamış mıydı? Ama evden çıkmadan yıkamıştı. Uzun zamandır yürüyordu. Çoktan kurumuş olmalıydı. Soğuktu, üşümüyordu, elleri terliyordu. Kimse Onun ne çektiğini bilmiyordu. İhanetin bedeli bu muydu? Yoruldum, çok yoruldum. Siz benim neler çektiğimi, Nereden bileceksiniz Bir şarkı duydu, dilinde dolanan cümleye ait. Sesin geldiği yeri aradı gözleriyle. Kim söylüyordu? Yakında bir yerlerde cafe mi vardı ya da eğlence merkezi? Oradan geliyor olmalıydı ses. Bakındı. Fakat önünde uzayıp giden yol boyunca bir kaç bahçeli ev dışında bina yoktu. " Evlerden birinden geliyor olabilir mi bu ses?" diye düşündü. Geride kalan evin bahçe duvarının önüne geldi, dinledi. Ses seda yoktu. Yürümeye devam etti. Yürürken ses...

GİDENLERİN ARDINDAN

HASRETİN ADI: SEN Mevsimlerden hüzün, Günlerden sensizliğin ertesi, Havada hafif bir çilek kokusu… Bahar sanki sen kokuyor, seni solukluyor. Esen ılık rüzgar senin kokunu getiriyor. Yokluğunda günleri sayıyorum, her bir güne, binlerce hece, hasret yüklüyorum. Sen yokken biraz umut biriktirdim geleceğe dair, biraz da hüzün; koca bir sessizlik… Sen yokken rüzgarlara söz verdim;   kokunu unutmamak için. Esen rüzgarlarla, her nefeste, seni içime çekmek için. Kuşlara söz verdim, bizim şarkımızı birlikte söyleyeceğimiz günü beklemek için. Seninle başladı her şey; hayatı seninle yudumladım, içimdeki kuşlar özgürlüğün tadını seninle yakaladılar. Gece mehtabım oldun yolumu aydınlatan, gündüz güneşim oldun içimi ısıtan. Bir “iz” oldun benliğime, ben nereye gitsem benimle var olan. Şimdi sensizliği solukluyor benliğim, kuşlarımın kanatları kırıldı. Uçmak için çırpınışları nafile, sonuç vermiyor. Gecenin karanlığında, kuşlarımın kanatlarında yıldızları topluyorum birer birer...

Antika İskemleler

Antika İskemleler   ANTİKA İSKEMLELER Hatırlar mısınız? Eskiden, oturduğunuz mahalleye biri gelip adres sorsa, adresi tarif etmek yerine,   kişiyi alır sorduğu adrese kadar götürürdük. Hem herkes birbirini tanır hem gelen yabancı zorluk çekmesin diye uğraşılırdı. Tabi adres sorulduğu anda içilen çaydan, yenilen pastadan mutlaka ikram edilir hatta ısrar edilirdi. Yanımızdan bir ambulans geçse tanımadığımız hasta için dua etmeye başlar, şifalar dilerdik. Günler geçti; dünya ile birlikte bizler de büyüdük. Globalleşen dünya düzeninde birçok değerlerimizi yitirdik. Çok değiştik. Bir firmada genel müdür olarak görev yapan değerli bir girişimcinin” İKNACI”   adlı kitabını baskıya girmeden önce okuma fırsatı yakaladım. Kitapta denk geldiğim bir hikâye ilk bakışta ikna ile alakası yok gibi gözükse de usta bir dokunuşla konunun özüne bağlanmış. Ama ben “Antika İskemleler” hikâyesini okuduğum zaman kaybettiğimiz ve her geçen gün daha çok hasret çektiğimiz değer yargılarımız...