BİR ŞEHRE, BİR ÖĞRETMEN GELİR… Çok uzun yıllar önceydi. Henüz arkadaşlık, dostluk, komşuluk ilişkilerinin kişisel çıkarlara kurban edilmediği yıllardı. Komşuda pişen birlikte yenir, kokusu gelmiştir diyerek bir tabak yemekle komşularımız kapımızı çalınca memnuniyetle ikramı kabul ederdik. Çünkü hem apartmanımızda hem de mahallede oturan yakın uzak birçok komşuyu tanırdık. Bir bardak şeker, yoğurt mayalamak için bir kaşık yoğurt, tuz… Aklınıza ne gelirse, evde ne eksikse, sonra ödenmek üzere, komşunun kapısı çalınır, önce ona sorulurdu. Havada görülen uçakla uzaktaki sevdiklerimize selam yollandığı yıllardı. Avazımızın çıktığı kadar bağırırdık; ” Uçakkkkk, askerdeki abime selam söyle! Gelin olan ablama selam söyle!” Herkesin gönderecek bir selamı vardı elbette. Mutluluğun sosyal medyada yaşanmadığı gönül gözümüzün henüz kirlenmediği yıllardı. Eti senin kemiği benim diyerek çocuklarımızı gönül rahatlığı ile emanet ettiğimiz ö ğretmenler hak ettiği değeri yitirmemişti...