Ana içeriğe atla

GİDENLERİN KALEMİNDEN


HASRET ÇEKTİĞİME

En çok geride kalanlar, “ah, vah!’” eder

Oysa en büyük hasreti gidenler çeker.

 

Hasret çektiğime,

Günleri saymıyorum artık, ayları sayıyorum; yılları saymaktan korkuyorum.

Yalnızlığı solukladığım her gece, hasretin damla damla düşüyor yüreğime. Anılara sarılıyorum yokluğunda. Islanan yastıklar sen kokmuyor, geçmek bilmeyen zaman sende son bulmuyor. Dayanamıyorum.

Hayat, sensiz hep bir eksik, bir yarım kalmışlık. Hayat, sensiz tarifi yapılamamış yalnızlık.

Hasretin içimde bir dağ gibi. Gün be gün büyüyen asırlık ağaç gibi. Kök saldı yüreğime.  Ne günler geçiyor saymakla ne de içimi yakan hasret hafifliyor.  Ah! Bir de bitmek bilmeyen geceler var; ayrılığın en ağır silahı. Gözlerimi kapatmaya korktuğum gece karanlığı. Karanlıktan korkmuyorum; karanlığın hayallerimi çalmasından korkuyorum. Hayalin var gözlerimin önünde, hayalini canlı tutan anılarım var. Karanlık çökünce yüreğime, gözlerim kapanınca birer birer, hayalini alıp gidiyor gece.  Nasıl severim karanlığı? Karanlıkta sensizliğin adı saklı! Sensizliğin adı var, gecede saklı.

Bir umudum var geleceğe dair, gelecek geçmişi unutturacak kadar güzel olacak. Yeter ki kavuşalım, yeter ki özlendiğini, her gece dualarla süslendiğini bil.

Bir gece, sensizliğin ızdırabı çökünce yüreğime, aldım kağıdı kalemi elime, kelimeler seni yazsın istedim; bir de beni böyle dinle istedim.

 

“ Yadıma bir hasret düştü ömrümün sonbaharında,

   Gün görmemiş bir sabahın efkarı var havada.”

 

Aylardır bekleyişteyim, kulağım çalan zil sesinde.

Bir mektup, bir pusula, iki satır yazı, belki sen kokan bir rüzgâr,

Çalınan her kapı, senden bir haber olmalı.

 

Gökyüzünü özledim.

Tellere takılmayan, sınırları olmayan gökyüzünü

Seninle sonsuzluğu seyretmeyi özledim.

Yaşatmak isterken delicesine, seninle yaşamayı, seninle yaşlanmayı özledim.

Anne yüreğinin heyecanını,

Muştuyla evladını beklerken “İçli Köfte” yapmasını,

İlk kez seninle tattığım “Künefe”nin tadını,

“Kahvenin yanına lokum yok mu?” diye sorarken ben

Cevap lezzetindeki bakışlarını özledim.

Gözlerindeki hasretin “Umut” açmasını özledim.

Bir düş kurdum ülkeme dair, düşlerimi, darağacında sallanırken seyrettim.

Yine de uçan her kuşun kanadında

Önce sana, sonra güzel günlere inanan insanlara

Selam yolladım, dualarımla.

 

Saçlarımda aklar, yüzümde kırışıklıklar çoğaldı.

Keder yüklendi dört bir yanım.

Ülkemin her ocağı yangın yeri,

Uçurtmalar tellere takılmış.

Ben çocuklarla uçurtma yapmayı,

Kırlarda koşup, oynamayı; kebaptan sonra közde çayı,

Evin içindeki kahkahaları özledim.

 

Kitaplarımın boynu bükük, masamda kimsesiz kalmış kağıt, kalem.

Yarım kalmış öyküm, beklerken beni

Bir uçurtma daha tellere takılırken,

Çocuklar için yıldız topladım, penceremin demir parmaklıklar arasından.

Her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı var elbet.

Bir gün bu özlem; ölüm gibi bu bekleyiş,

Bilmediğim bu yerde, gözlerine çektiğim bu hasret bitecek.

 

Adı “Hayat” olan şu kısacık ömrümde,

Sen yoksun; hayatın tadı yok, tuzu yok.

Yemeğe katık ettiğim ekmeğin, ağızda bıraktığı lezzet yok.

Senin olmadığın yerde ne mehtabın ne doğan güneşin anlamı yok.

Kalemimin gücü kalmamış, sensizliğin ızdırabını anlatacak kelime yok.

“Yarın ne olacak?” düşüncesi, senin olmadığın hayalim yok.

Her gün aynı tatsız, her gün aynı bekleyiş.

İçimde kocaman bir uçurum.

İçimde büyüyen bir çocuk; hayatın neşesi yok.

Sensiz, hayatta hiç bir şeyin anlamı yok, önemi yok.

 

Her acıyla yanan, her acıyla kavrulan yüreklere tanık oldum

Yandım yananlarla, ben de kavruldum.

Ortak oldum acılarına, umut oldum yarınlara.

 

Ben de bir gün geleceğim.

Bekle beni gökyüzü, bekle yarım kalmış öyküm,

Bekle beni gül kokulu oğlum, bekle yakışıklım.

Bekle beni, geceleri” ah!” çekerek uyanan annem.

Elbet bir gün geleceğim.

 

Yılmak yok, yıkılmak yok, yolda kalmak yok.

Yarınlara tohum ektim; Geleceğim.

 

 

 


Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. Yüreğinize ve kaleminize sağlık hepimizin hislerine tercüman olmuşsunuz ne de güzel anlatmışsınız çok beğendim yazınızı...başarılar...

      Sil
  2. Yine mükemmel ötesi bir yazı

    YanıtlaSil
  3. Hasret çekenlerin duygularına tercüman olmuşsunuz. Ağzınıza yüreğinize sağlık. Umarım tez zamanda bütün hasretler son bulur 🤲

    YanıtlaSil
  4. Oldukça duygulandım. İçimi çekerek okudum. Nedense bugünlerde karmakarışık hislerim var. Bu yazınız tercüman oldu. Belki okuduklarımından anladıklarımı kasdetmemiş olabilirsiniz. Belki de ben anlamak istediğim gibi okudum. Bilemiyorum.
    Yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim umarım duygularınıza tercüman olmuştur

      Sil
  5. Çok güzel, çok başarılı bir yazı okurken sanki eski ünlü edebiyat yazarlarımızın kaleminden çıkmış gibi

    YanıtlaSil
  6. Gitmek kadar kalmakta zordur bazen,gitmekte zor kalmakta diyelim

    YanıtlaSil
  7. Elbet bir gün buluşacağız...
    Bu böyle yarım kalmayacak...

    Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  8. Çok duygu yüklü, Blogumda sana iki tavsiye var; beklerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son yazdığım kısa hikayede size bir atıf var Nurcan Hanım. Sizi bloguma bekliyorum.

      Sil
  9. Yarına tohum ektim, geleceğim... umut dolu bir söz tebrik ederim

    YanıtlaSil
  10. çok güzel ve duygusal ama keyif verici çok teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

NELER ÇEKTİĞİMİ, NEREDEN BİLECEKSİNİZ?

  VİCDANIM NEREDESİN? Siz benim neler çektiğimi, nereden bileceksiniz! Dilindeki bu satırlar yüreğini yakarken, elleri paltosunun cebinde, başı yerde yürüyordu. Hava soğuktu, belki de değildi de O üşüyordu. Elleri terlemiş miydi, yoksa yıkadıktan sonra kurulamamış mıydı? Ama evden çıkmadan yıkamıştı. Uzun zamandır yürüyordu. Çoktan kurumuş olmalıydı. Soğuktu, üşümüyordu, elleri terliyordu. Kimse Onun ne çektiğini bilmiyordu. İhanetin bedeli bu muydu? Yoruldum, çok yoruldum. Siz benim neler çektiğimi, Nereden bileceksiniz Bir şarkı duydu, dilinde dolanan cümleye ait. Sesin geldiği yeri aradı gözleriyle. Kim söylüyordu? Yakında bir yerlerde cafe mi vardı ya da eğlence merkezi? Oradan geliyor olmalıydı ses. Bakındı. Fakat önünde uzayıp giden yol boyunca bir kaç bahçeli ev dışında bina yoktu. " Evlerden birinden geliyor olabilir mi bu ses?" diye düşündü. Geride kalan evin bahçe duvarının önüne geldi, dinledi. Ses seda yoktu. Yürümeye devam etti. Yürürken ses...

GİDENLERİN ARDINDAN

HASRETİN ADI: SEN Mevsimlerden hüzün, Günlerden sensizliğin ertesi, Havada hafif bir çilek kokusu… Bahar sanki sen kokuyor, seni solukluyor. Esen ılık rüzgar senin kokunu getiriyor. Yokluğunda günleri sayıyorum, her bir güne, binlerce hece, hasret yüklüyorum. Sen yokken biraz umut biriktirdim geleceğe dair, biraz da hüzün; koca bir sessizlik… Sen yokken rüzgarlara söz verdim;   kokunu unutmamak için. Esen rüzgarlarla, her nefeste, seni içime çekmek için. Kuşlara söz verdim, bizim şarkımızı birlikte söyleyeceğimiz günü beklemek için. Seninle başladı her şey; hayatı seninle yudumladım, içimdeki kuşlar özgürlüğün tadını seninle yakaladılar. Gece mehtabım oldun yolumu aydınlatan, gündüz güneşim oldun içimi ısıtan. Bir “iz” oldun benliğime, ben nereye gitsem benimle var olan. Şimdi sensizliği solukluyor benliğim, kuşlarımın kanatları kırıldı. Uçmak için çırpınışları nafile, sonuç vermiyor. Gecenin karanlığında, kuşlarımın kanatlarında yıldızları topluyorum birer birer...

Antika İskemleler

Antika İskemleler   ANTİKA İSKEMLELER Hatırlar mısınız? Eskiden, oturduğunuz mahalleye biri gelip adres sorsa, adresi tarif etmek yerine,   kişiyi alır sorduğu adrese kadar götürürdük. Hem herkes birbirini tanır hem gelen yabancı zorluk çekmesin diye uğraşılırdı. Tabi adres sorulduğu anda içilen çaydan, yenilen pastadan mutlaka ikram edilir hatta ısrar edilirdi. Yanımızdan bir ambulans geçse tanımadığımız hasta için dua etmeye başlar, şifalar dilerdik. Günler geçti; dünya ile birlikte bizler de büyüdük. Globalleşen dünya düzeninde birçok değerlerimizi yitirdik. Çok değiştik. Bir firmada genel müdür olarak görev yapan değerli bir girişimcinin” İKNACI”   adlı kitabını baskıya girmeden önce okuma fırsatı yakaladım. Kitapta denk geldiğim bir hikâye ilk bakışta ikna ile alakası yok gibi gözükse de usta bir dokunuşla konunun özüne bağlanmış. Ama ben “Antika İskemleler” hikâyesini okuduğum zaman kaybettiğimiz ve her geçen gün daha çok hasret çektiğimiz değer yargılarımız...